Paul Robeson ve 1 Mayıs
Paul Robeson ve 1 Mayıs
Selim CAKMAKLI
‘’Onlar eşitlik, barış, özgürlük
istiyorlar… Siyahlar, beyazlar ve dünya’da ezilenler oldular arkadaş, oldular
candan yoldaş’’.
Bugüne kadar Amerika Birleşik Devletleri’nde insan hakları ve eşitlik
mücadelesini yürütmüş ve saygıyı fazlasıyla hakeden pek çok kişi olmuştur.
Bunların bazılarını yakından tanıyoruz. Örneğin Malcolm X Afrikalı-Amerikan
müslümanların temsilcisi ve insan hakları aktivistiydi. Ünlü yönetmen Spike
Lee, başrolünde Denzel Washington’unun oynadığı filminde Malcolm X’in hayatını
ve hayatındaki değişimleri epik bir dille anlatmıştı.
1960’ların ABD’sindeki bir diğer önemli insan hakları aktivisti Martin
Luther King Jr. insan hakları mücadelesinin hem lideri hem önde gelen
sözcüsüydü. Malcolm X ve Martin Luther King Jr.’ın bugün kendilerini anmamızı
ve saygı duymamızı sağlayan bir diğer özellikleri ise her ikisinin de
kapitalist sisteme yönelttikleri eleştirilerdir. Bu iki olağanüstü şahsiyet
insanların onlara duyduğu saygıyı ve sevgiyi fazlasıyla kadar hak etmişlerdi.
Eşitlik ve özgürlük mücadelesinde karşılarına çıkan her türlü engele ve zorluğa
rağmen geri adım atmamış olan bu iki önemli şahsiyet maalesef ki hayatlarını
suikast sonucu kaybetmişlerdi.
Baskı, zulüm ve sömürünün olduğu her dönemde ve her coğrafyada, bu baskı ve
zulme karşı koymak için mücadele eden insanların ortaya çıkacağını biliyoruz.
Bu karşı koyuş farklı biçimlerde olabilir. Sanat, spor, politika ve bilimsel
çabalar bu aktivistliğin farklı veçheleridir.
Bu yazı yaşamını insan hakları, işçi sınıfı mücadelesine adamış, Türkiye’de
tanınan ve sanatı ve sanatçının rolünü tartıştığımız bugünlerde bir kez daha
hatırlamamız gereken Paul Robeson ve tüm sanat emekçilerine selam olsun diye yazıldı.
Paul Robeson (1898-1976) bass bariton bir şarkıcı, aktör ve politik
aktivistti. Rutgers Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi mezunudur. Rutgers
Üniversitesine kayıt yaptırmış üçüncü Afrikalı-Amerikan öğrenciydi.
Rutgers Üniversitesi (Amerikan) futbol takımında oynadı ve öğrenci
kulüplerine kabul edildi. Daha sonra Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesini
bitirdi ancak avukatlık kariyeri ırkçılık yüzünden uzun sürmedi. Çalıştığı
avukatlık firmasındaki bir sekretere dilekçe yazdırmak istemesi üzerine
sekreterin bir negro (siyahi)’nun dilekçesini yazmayacağını söylemesi üzerine
Robeson avukatlık mesleğini icra etmekten vazgeçmiş ve tiyatral çalışmalara
yönelmiştir.
The Emperor Jones oyunundaki performansı Robeson’a şöhret yanında elit
sosyal çevrede tanınırlık kazandırdı. Avrupa ve Amerika’da takip eden başarılı
filmleri ve tiyatro oyunlarından sonra Robeson 1934 yılında Londra
Üniversitesi, Doğu ve Afrika Araştırmaları merkezinde 20 Afrika lehçesi
çalıştı. Afrika tarihi ve Afrika tarihinin kültür üzerindeki etkilerini
gerçekçi bir bakış açısıyla ele aldı. İngiliz sosyalistleri ve antiemperyalist
hareketlerle ilişkili arkadaşlarının yardımıyla Sovyetler Birliği’ni ziyaret
etti ve orada ulaştığındaki sözleri şunlardı; “hayatımda ilk kez burada bir negro olarak değil bir beşer olarak
bulunuyorum”.
1930`lu yılların ikinci yarısı
Robeson’un politik bilinçlenmesinde önemli rol oynamıştır. İspanya iç savaşı
sırasında faşizme karşı mücadele hayatında önemli bir dönüm noktası olmuş ve
Robeson`u politik bir aktiviste dönüştürmüştür. Cumhuriyetçiler yanında savaşta
öldürülen Galli’leri anmak için kaydettiği sözler daha sonra mezar yazısı
olmuştur “Sanatçı taraf tutmalıdır.
Özgürlük için savaşmayı ya da köleliği seçmelidir. Ben seçimimi yaptım. Başka
bir alternatifim yoktu”. 1938 yılında İspanya’yı ziyaret etmiş ve savaşan
askerlere moral vermiştir.
İkinci dünya savaşının patlak vermesiyle ABD’ye dönen Robeson, ırkçı
uygulamalara bir kez daha maruz kalmış ve mücadelesini yükseltmiştir. Bu
mücadelesi kuşkusuz siyasi otoriteyle yıldızının barışmasını engellemiş,
konserler vermesi ve tiyatro oyunlarında rol alması baskılarla engellenmiştir.
Hayatını kazanmak üzere bir kez daha dünya turuna çıkmış ve 1949 yılında Paris
Barış Kongresi’nde söyledikleri nedeniyle ABD ana akım medyasının hedefi haline
gelmiştir. ABD’ye döndükten sonra televizyonda katıldığı programlar yayından
kaldırılmış, şarkı söyleyerek hayatını kazanması engellenmiş ve pasaportuna el
konulmuştur. Robeson`un pasaport alma istekleri “ABD’nin siyahilere reva gördüğü davranışlara yönelik yükselttiğiniz
eleştirilerinizin yabancı ülkelerde duyulmaması gerekir” gerekçesiyle
reddedilmiştir.
ABD`de McCartizm’in karanlığının
yaşandığı baskıcı dönemde ırkçılığa karşı kesin ve net bir tutum almıştır.
Irkçı söylemler her yerde aynıdır; ya sev ya terk et. Ancak Robeson bu
saldırılara “benim babam bir köleydi ve
benim insanlarım [ABD’yi] inşa etmek için öldüler, burada kalmaya devam edeceğim
ve sizin gibi buranın bir parçasına sahip olacağım ve hiçbir ırkçı zihniyet
beni bundan ali koyamayacak” diyerek cevap vermiş ve şunları eklemiştir; “benim komünist olup olmamam asil sorun
değildir. Asıl soru Amerikan vatandaşlarının, politik görüşleri ya da
sempatilerinden bağımsız olarak, demokratik haklarından yararlanıp
yararlanamayacaklarıdır”. Robeson ABD Anayasa Mahkemesinin kimseye siyasi
görüşlerinden dolayı seyahat yasağı getirilemeyeceği yönündeki kararından sonra
özgürlüğüne kavuşmuş ancak sağlık sorunları hayatının geri kalan kısmında
peşini bırakmamıştır.
Paul Robeson mücadelesi ve sanatıyla ABD tarihinde yeri olan önemli bir
aktivistti. New York`ta yaşadığı ev şehir mirası olarak kabul edilmiş ve
korumaya alınmıştır. Robeson`un mezun olduğu Rutgers Üniversitesi New Brunswick
ana yerleşkesinde Paul Robeson Kültür Merkezi, Newark yerleşkesinde Paul
Robeson Kampus Merkezi ve Camden yerleşkesinde, bu satırlarında yazıldığı Paul
Robeson Kütüphanesi yer almaktadır.
Paul Robesonw’un etkisi Anadolu coğrafyasına da ulaşmıştır. 1940’ların sonunda Nazım Hikmet çok uzak
bir coğrafyaya ‘’Korku’’ şiiriyle, “Bize türkülerimizi söyletmiyorlar
Robson” diyerek selamlar gönderir. 1954 yılında ise Kürt şair Abdulla
Goran Robeson için “Bangek bo Pol Ropsin”
isimli bir şiir yazmıştır. Aynı yıl bir başka Kürt şair Cegerxwin “Heval Pol Robson” isimli bir şiir
yazmış ve bu şiir 1976 yılında Şivan Perwer tarafından bestelenmiştir. 1990 yılındaysa
bu kez Edip Akbayram Nazım’ın ‘’Korku’’ şiirini Şahdamar albümünde seslendirir.
Paul Robeson tarafını barıştan, özgürlükten ve en önemlisi emekten yana
seçmiş ve sanatıyla halkların eşitlik, özgürlük ve emek mücadelesine hayatını
adamıştır. Bu önemli sanatçının yaşam öyküsü pek çok sanatçıya ve aktiviste
ilham vermiştir. Sanat hayatında tarafını emekten yana seçen sanat emekçilerine
binlerce
selam olsun diyor ve ‘’Ey Heval Robson’’ adlı şiirin bir dörtlüğü ile yazımı
sonlandırmak istiyorum.
EY HEVAL ROBSON!
…
Ey
heval Robson!
Me
divê dinyake ko her kes dewlemend
Dinya
bû buhişt çi bajar çi gund
Ji bo
her kesî fersend û mecal
Xwenda
û zana, hozan û delal
Qesra
me bilind, bexçe xweş û rind
Em tev
de dilxweş li nav dimeşin
Tilûr
diqişin, cobar dixuşin
Çuqlî
dihejin, pelik diweşin
Çiya
pir bilind, dirêj, girover
Tîrêjê
rojê xwe berdane ser
Dinya
maye mişt, ji jîn, ji evîn
Xweşî
tev dagirt
Her
kes, her tişt, her der…
…
CİGERXWÎN
|
…
Ey
Robson yoldaş!
Herkesin
insanca yaşadığı bir dünya
Cennet
gibi köy ve şehirler, tüm olanaklar
Açılsın
herkese eşitlik kapıları
Okuyan
bilimci, söyleyen ozanla dolsun dünya
Yüce
köşklerle güzel bahçeli evlerde
Yaşasınlar,
dolaşsınlar gönüllerince
Akan
suların, cıvıldayan kuşların arasında
Göğe
uzanan yüce zirvelerden süzülen
Güneş
ışınları altında mutlu, umutlu
Yaşasın
herkes özgürce…
…
CİGERXWÎN
|
http://www.mersinyasam.net/HaberDetay.aspx?id=22257
Yorumlar