Garibana Rahat Uyku Yok
Mersin Yaşam Gazetesinde Yayınlanmıştır
http://mersinyasam.net/HaberDetay.aspx?id=32407
Garibana Rahat Uyku Yok
Selim CAKMAKLI
Kapitalist
sistem 7 gün 24 saat faaliyet gösteren bir dünya düzeni yarattı. Hastaneler ve
güvenlik hizmetleri gibi doğası gereği sürekli faal olan iş kolları dışında
kalan faaliyetler de teknoloji ve elektrik sayesinde sürekli üretim yapan bir
yapıya dönüştü. Günler gecelere, geceler gündüzlere karıştı. Mevsimler
önemsizleşti. Zaman tekdüze hale geldi. 7/24 faaliyet gösteren üretim düzeni
kaçınılmaz olarak insan vücudunun içerisine ulaştı ve vücudun içsel zamanında,
uyuma/uyanma düzeninde, bozulmaya yol açtı. İçsel zamanı üretimin emrine giren
insan vücudu çeşitli hastalıklara maruz kaldı. Bu hastalıklar, toplumsal
yaşamın her alanında olduğu gibi, toplumsal sınıflara eşitsiz bir biçimde
dağıldı.
İnsan
bedeninin yaklaşık yirmi dört saatlik
bir ritmi vardır. Biyolijide bu kendi kendini yeniden tekrarlayan, çevrimsel
ritimler ‘‘sirkadiyen saat’’ olarak tanımlanmaktadır. Sirkadiyen kelimesinin İngilizce
karşılığı circadian latince circa
(yaklaşık) ve diem (bir gün)
kelimelerinden türetilmiştir. Biyolojik varlığımızın içsel düzenlemesi, sirkadiyen saat, beyindeki üst
kiyazmatik çekirdek (suprachiasmatic nuclei) içerisinde yer alır. Sirkadiyen
ritimler insan psikolojisinde ya da biyolojik davranışlarında yaklaşık bir günlük
bir sürede oluşan çevrimlerdir. Sirkadiyen ritimler her ne kadar içsel olarak
yeniden oluşsa da çevresel işaretler bu ritimleri etkilemekte ve düzenlemektedir.
Çevresel faktörlerin tümüne ‘‘zeitgeber’’ denilmektedir. Zeitgeber güneş
ışığı/gece, ışıklandırma ve sosyal yaşam
pratiklerini kapsamaktadır.
Biyologların
son dönemlerde yaptıkları araştırmalarda, insanın sirkadiyen çevrimlerindeki
bozulmaların kanser, alzaymır, parkinson, obezite, kalp ve damar hastalıkları,
sindirim sistemi bozukluğu ve uykusuzluk gibi pek çok hastalığa yol açtığı ile
ilgili hipotezler test edilmiştir. Peki biyologların ilgi alanındaki bu konu
bir sosyal bilimcinin ilgi alanına nasıl ve neden girer? Bunun başlıca iki
nedeni var. Birincisi, saat denilen
mekanizma dünyanın kendi etrafındaki dönüşünü referans olarak almaktadır. Dünyanın
kendi etrafında dönüşü farklı coğrafi boylamlarda 24 saatten farklı olabilir. Bir
güneş günü yılda sadece dört defa 24 saattir. Mesala ay çevrimleri güneş çevrimlerine
denk düşmez. Dolayısıyla farklı referanslar olmasına göre, modern dünyamızda
zaman standartlaştırılmış ve hayatın ritmi bu standarta göre düzenlenmiştir. Bu
standartlaştırmanın üretim süreciyle ilişkisi sosyal bilimcinin ilgi alanına
girer. İkincisi, sirkadiyen saat düzensizlikleri vardiyalı çalışanlarda görülmektedir
ve vardiyalı çalışanma kanser, kalp-damar bozuklukları ve diyabet gibi pek çok
hastalığa yol açan bir dayatmadır.
Fabrika
sisteminin yaygınlaşmasıyla on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın
başlarında teknolojinin olanakları sayesinde vardiyalı üretim düzenine geçildi.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, savaş araç ve gereçleri üreten fabrikalar
vardiya sistemini yoğun bir şekilde kullanmaya başladı. Savaş sonrası artan
talebi karşılamak üzere vardiya sistemi daha da yaygınlaştı. Enerji,
demir-çelik, gıda işleme, taşımacılık, eğlence hizmetleri başta olmak üzere tüm
sektörler sürekli üretim yapılan alanlara dönüştü. 1950’li yıllarda vardiyalı
çalışma ofislere[bürolara] sıçradı ve zamanla elektronik veri işleme sisteminin
uygulanmaya başlamasıyla daha da yaygınlaştı.
Bunlara koşut
olarak kitlesel üretim sistemi ‘‘Fordizm’’ ve onun bilimsel tanımı ‘‘Taylorizm’’
üretimi akan bir band etrafında toplayarak işçiler üzerinde kontrolü arttırdı.
İşçiler niteliksizleştirilerek makinelerin bir uzantısı haline getirildi.
Yoğunlaştırılmış üretim fabrika içerisindeki işçileri tüketti, depresyona
sürükledi, artan üretim hızı kazalara ve hastalıklara yol açtı.
1970’li
yılların başlarında kar oranlarının azalması firmaları sermaye birikimini
hızlandırmak üzere yeni arayışlara yöneltti. Konumuz açısından önemli olan iki
stratejiden bahsetmemiz gerekiyor. Birincisi Japon otomobil üreticisi Toyota
ile özdeşleştirilen tam zamanında[just-in-time] üretim. Bu sistem altında Japon
firmalar daha az stok yapmak ve stok yönetim maliyetlerini azaltmak üzere yeni
bir üretim organizasyonunu devreye soktular. Bu yeni üretim düzeninde üretim
parçalara ayrıldı ve firmalar ürünün standart parçalarının üretimini taşeron
firmalara yaptırmaya başladılar. Dışarıdan tedarik (outsourcing) olarak
adlandırılan bu süreç hem işçi sınıfının direniş gücünü kırdı hem de firmalara adına
esneklikler denilen avantajlar sağladı.
Taşeron
firmalar daha düşük ücretle güvencesiz iş pratiklerini uygulayarak artık
değerden pay almaya başladılar.
1970’lerde
sonraki dönemin diğer bir özelliği ise üretimin mekânsal olarak yer
değiştirmesidir. Merkez kapitalist ülkelerdeki sermaye zamanla çevre ülkelere
doğru kaymaya başladı. Bu kayma öncelikle üretim alanıyla sınırlıyken zamanla
hizmetlere doğru uzandı.
Dışarıdan
tedarik ve mekânsal yer değiştirme üretim ile tüketim arasında zamansal bir
farklılık yarattı. Dolayısıyla bu zamansal farklılığı sonuna kadar kullanmak
firmalar açısından kârlı bir durum yarattı. Üretimin tüketileceği coğrafyalara
taşınması uluslararası taşımacılığı 7/24 faaliyet gösteren bir yapıya
dönüştürdü. Zamansal farklılık hizmet alan ile hizmeti sunanın sosyal yaşamını
tamamen değişime uğrattı. Ana merkezdeki firmayla toplantı yapmak için
Hindistan’da çalışan bir işçinin gece işyerinde hazır olması, merkez ülke
tüketicilerine hizmet veren çağrı merkezleri çalışanlarının gece telefon
başında olması gibi örnekler çoğaltılabilir.
Zamanın
sermayenin doymak bilmez iştahına esir olduğu modern çağda, üretim süreci insan
bedenine çeşitli yollardan hasar verdi. Üretim üzerinde yitirilen kontrolün
yarattığı stres, işyerinde maruz kalınan kimyasalların etkileri, kazalar ve vardiya
sistemi dolayısıyla oluşan sosyal yaşam bozulmaları bunların başında
gelmektedir. Standart olmayan çalışma saatleri, uzun süre çalışma ve iş
yoğunluğu sirkadiyen sistemde bozulmalara yol açar. Yapay ışıklandırma,
teknolojik ürünler (cep telefonları ve bilgisayarlar) ve eğlence gibi popüler
kültürün unsurları insanların uyku düzenini ciddi biçimde etkilemektedir.
Sirkadiyen
sistemdeki bozulmanın yol açtığı kalp-damar hastalıkları, kanser, obezite,
diyabet ve uykusuzluk gibi tedavi edilebilir hastalıklar daha çok işçi
sınıfında görülmektedir. Vardiya sistemi altında çalışan işçilerde söz konusu
hastalıkların görülme olasılığı yüksektir. Bu alanda yapılan taramalar bu
sonucu destekleyecek yeterince bilimsel kanıtı ortaya koymuştur. Türkiye sağlık
çalışanları üzerinde yapılan pek çok çalışma vardiya sistemine tabi
hemşirelerin işten kaynaklı stres seviyesinin yüksek olduğunu, önemli psikolojik hastalıklara maruz kaldığını, bilişsel performanslarının düştüğünü,
ve işyerinde artan şiddete maruz kaldıklarını göstermiştir.
Sirkadiyen ritim
bozukluları vardiyalı ve uzun süre çalışanlarda uykusuzluk ve halsizlik şikâyetlerinin
artmasına yol açmaktadır. Uykusuzluk çeken işciler hastalık nedeniyle gelir
kaybına uğramakta ya da hasta oldukları halde işe gitmektedirler. Art arda
gelen vardiyalarda kaza riski yükselmektedir. Uzun süreli ya da standart
olmayan saatlerde çalışanların aile yaşamları olumsuz şekilde
etkilenmektedir.
Rahat bir uyku
uyuma şansı olmayan işçilerin sağlık hizmetlerine ulaşmasının önünde mekânsal
ve finansal engeller vardır. Bu eşitsizlikler gelir dağılımındaki
adaletsizlikten kaynaklanmakta ve bu eşitsizliklerle daha da katlanılmaz hale
gelmektedir. Dünyada kronik ve tedavi edilebilir hastalıklar için çare
arayanların yüzde 43’ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Dünyanın emekçileri
yaşamlarını devam ettirebilmek için iki kat adaletsizliğe maruz kalmaktadırlar.
Kapitalist sistemin acımasız doğası daha fazla üretim için işçileri önce
uykusuz bırakarak sağlıklarını bozmakta ve sonrada sağlığı bir meta olarak işçilere
geri satmaktadır. Tüm bunlar yukarıda açıkladığım (ve tüm yönleriyle bu kısa
yazıda ele alınamayacak kadar geniş) üretim sürecindeki değişimin sonucudur.
Daha fazla birikim yapmak için daha fazla ve yoğun çalışma, güvencesiz çalışma ve
esnek çalışma gibi pek çok yola başvuran sermaye sınıfı, sağlığı bir meta
haline dönüştürmüştür. Böylece hayatlarımız piyasanın acımasızlığına terk
edilmiştir.
http://mersinyasam.net/HaberDetay.aspx?id=32407
Yorumlar