Garibana Rahat Uyku Yok

                                                                                               Mersin Yaşam Gazetesinde Yayınlanmıştır

Garibana Rahat Uyku Yok 
Selim CAKMAKLI
Kapitalist sistem 7 gün 24 saat faaliyet gösteren bir dünya düzeni yarattı. Hastaneler ve güvenlik hizmetleri gibi doğası gereği sürekli faal olan iş kolları dışında kalan faaliyetler de teknoloji ve elektrik sayesinde sürekli üretim yapan bir yapıya dönüştü. Günler gecelere, geceler gündüzlere karıştı. Mevsimler önemsizleşti. Zaman tekdüze hale geldi. 7/24 faaliyet gösteren üretim düzeni kaçınılmaz olarak insan vücudunun içerisine ulaştı ve vücudun içsel zamanında, uyuma/uyanma düzeninde, bozulmaya yol açtı. İçsel zamanı üretimin emrine giren insan vücudu çeşitli hastalıklara maruz kaldı. Bu hastalıklar, toplumsal yaşamın her alanında olduğu gibi, toplumsal sınıflara eşitsiz bir biçimde dağıldı.
İnsan bedeninin yaklaşık yirmi dört saatlik  bir ritmi vardır. Biyolijide bu kendi kendini yeniden tekrarlayan, çevrimsel ritimler ‘‘sirkadiyen saat’’ olarak tanımlanmaktadır. Sirkadiyen kelimesinin İngilizce karşılığı circadian latince circa (yaklaşık) ve diem (bir gün) kelimelerinden türetilmiştir. Biyolojik varlığımızın içsel düzenlemesi, sirkadiyen saat, beyindeki üst kiyazmatik çekirdek (suprachiasmatic nuclei) içerisinde yer alır. Sirkadiyen ritimler insan psikolojisinde ya da biyolojik davranışlarında yaklaşık bir günlük bir sürede oluşan çevrimlerdir. Sirkadiyen ritimler her ne kadar içsel olarak yeniden oluşsa da çevresel işaretler bu ritimleri etkilemekte ve düzenlemektedir. Çevresel faktörlerin tümüne ‘‘zeitgeber’’ denilmektedir. Zeitgeber güneş ışığı/gece, ışıklandırma ve  sosyal yaşam pratiklerini kapsamaktadır.
Biyologların son dönemlerde yaptıkları araştırmalarda, insanın sirkadiyen çevrimlerindeki bozulmaların kanser, alzaymır, parkinson, obezite, kalp ve damar hastalıkları, sindirim sistemi bozukluğu ve uykusuzluk gibi pek çok hastalığa yol açtığı ile ilgili hipotezler test edilmiştir. Peki biyologların ilgi alanındaki bu konu bir sosyal bilimcinin ilgi alanına nasıl ve neden girer? Bunun başlıca iki nedeni var. Birincisi,  saat denilen mekanizma dünyanın kendi etrafındaki dönüşünü referans olarak almaktadır. Dünyanın kendi etrafında dönüşü farklı coğrafi boylamlarda 24 saatten farklı olabilir. Bir güneş günü yılda sadece dört defa 24 saattir. Mesala ay çevrimleri güneş çevrimlerine denk düşmez. Dolayısıyla farklı referanslar olmasına göre, modern dünyamızda zaman standartlaştırılmış ve hayatın ritmi bu standarta göre düzenlenmiştir. Bu standartlaştırmanın üretim süreciyle ilişkisi sosyal bilimcinin ilgi alanına girer. İkincisi, sirkadiyen saat düzensizlikleri vardiyalı çalışanlarda görülmektedir ve vardiyalı çalışanma kanser, kalp-damar bozuklukları ve diyabet gibi pek çok hastalığa yol açan bir dayatmadır.  
Fabrika sisteminin yaygınlaşmasıyla on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın başlarında teknolojinin olanakları sayesinde vardiyalı üretim düzenine geçildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında, savaş araç ve gereçleri üreten fabrikalar vardiya sistemini yoğun bir şekilde kullanmaya başladı. Savaş sonrası artan talebi karşılamak üzere vardiya sistemi daha da yaygınlaştı. Enerji, demir-çelik, gıda işleme, taşımacılık, eğlence hizmetleri başta olmak üzere tüm sektörler sürekli üretim yapılan alanlara dönüştü. 1950’li yıllarda vardiyalı çalışma ofislere[bürolara] sıçradı ve zamanla elektronik veri işleme sisteminin uygulanmaya başlamasıyla daha da yaygınlaştı.
Bunlara koşut olarak kitlesel üretim sistemi ‘‘Fordizm’’ ve onun bilimsel tanımı ‘‘Taylorizm’’ üretimi akan bir band etrafında toplayarak işçiler üzerinde kontrolü arttırdı. İşçiler niteliksizleştirilerek makinelerin bir uzantısı haline getirildi. Yoğunlaştırılmış üretim fabrika içerisindeki işçileri tüketti, depresyona sürükledi, artan üretim hızı kazalara ve hastalıklara yol açtı.
1970’li yılların başlarında kar oranlarının azalması firmaları sermaye birikimini hızlandırmak üzere yeni arayışlara yöneltti. Konumuz açısından önemli olan iki stratejiden bahsetmemiz gerekiyor. Birincisi Japon otomobil üreticisi Toyota ile özdeşleştirilen tam zamanında[just-in-time] üretim. Bu sistem altında Japon firmalar daha az stok yapmak ve stok yönetim maliyetlerini azaltmak üzere yeni bir üretim organizasyonunu devreye soktular. Bu yeni üretim düzeninde üretim parçalara ayrıldı ve firmalar ürünün standart parçalarının üretimini taşeron firmalara yaptırmaya başladılar. Dışarıdan tedarik (outsourcing) olarak adlandırılan bu süreç hem işçi sınıfının direniş gücünü kırdı hem de firmalara adına esneklikler denilen avantajlar sağladı.
Taşeron firmalar daha düşük ücretle güvencesiz iş pratiklerini uygulayarak artık değerden pay almaya başladılar.
1970’lerde sonraki dönemin diğer bir özelliği ise üretimin mekânsal olarak yer değiştirmesidir. Merkez kapitalist ülkelerdeki sermaye zamanla çevre ülkelere doğru kaymaya başladı. Bu kayma öncelikle üretim alanıyla sınırlıyken zamanla hizmetlere doğru uzandı.
Dışarıdan tedarik ve mekânsal yer değiştirme üretim ile tüketim arasında zamansal bir farklılık yarattı. Dolayısıyla bu zamansal farklılığı sonuna kadar kullanmak firmalar açısından kârlı bir durum yarattı. Üretimin tüketileceği coğrafyalara taşınması uluslararası taşımacılığı 7/24 faaliyet gösteren bir yapıya dönüştürdü. Zamansal farklılık hizmet alan ile hizmeti sunanın sosyal yaşamını tamamen değişime uğrattı. Ana merkezdeki firmayla toplantı yapmak için Hindistan’da çalışan bir işçinin gece işyerinde hazır olması, merkez ülke tüketicilerine hizmet veren çağrı merkezleri çalışanlarının gece telefon başında olması gibi örnekler çoğaltılabilir.
Zamanın sermayenin doymak bilmez iştahına esir olduğu modern çağda, üretim süreci insan bedenine çeşitli yollardan hasar verdi. Üretim üzerinde yitirilen kontrolün yarattığı stres, işyerinde maruz kalınan kimyasalların etkileri, kazalar ve vardiya sistemi dolayısıyla oluşan sosyal yaşam bozulmaları bunların başında gelmektedir. Standart olmayan çalışma saatleri, uzun süre çalışma ve iş yoğunluğu sirkadiyen sistemde bozulmalara yol açar. Yapay ışıklandırma, teknolojik ürünler (cep telefonları ve bilgisayarlar) ve eğlence gibi popüler kültürün unsurları insanların uyku düzenini ciddi biçimde etkilemektedir.
Sirkadiyen sistemdeki bozulmanın yol açtığı kalp-damar hastalıkları, kanser, obezite, diyabet ve uykusuzluk gibi tedavi edilebilir hastalıklar daha çok işçi sınıfında görülmektedir. Vardiya sistemi altında çalışan işçilerde söz konusu hastalıkların görülme olasılığı yüksektir. Bu alanda yapılan taramalar bu sonucu destekleyecek yeterince bilimsel kanıtı ortaya koymuştur. Türkiye sağlık çalışanları üzerinde yapılan pek çok çalışma vardiya sistemine tabi hemşirelerin işten kaynaklı stres seviyesinin yüksek olduğunu, önemli psikolojik hastalıklara maruz kaldığını, bilişsel performanslarının düştüğünü, ve işyerinde artan şiddete maruz kaldıklarını göstermiştir.
Sirkadiyen ritim bozukluları vardiyalı ve uzun süre çalışanlarda uykusuzluk ve halsizlik şikâyetlerinin artmasına yol açmaktadır. Uykusuzluk çeken işciler hastalık nedeniyle gelir kaybına uğramakta ya da hasta oldukları halde işe gitmektedirler. Art arda gelen vardiyalarda kaza riski yükselmektedir. Uzun süreli ya da standart olmayan saatlerde çalışanların aile yaşamları olumsuz şekilde etkilenmektedir.
Rahat bir uyku uyuma şansı olmayan işçilerin sağlık hizmetlerine ulaşmasının önünde mekânsal ve finansal engeller vardır. Bu eşitsizlikler gelir dağılımındaki adaletsizlikten kaynaklanmakta ve bu eşitsizliklerle daha da katlanılmaz hale gelmektedir. Dünyada kronik ve tedavi edilebilir hastalıklar için çare arayanların yüzde 43’ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Dünyanın emekçileri yaşamlarını devam ettirebilmek için iki kat adaletsizliğe maruz kalmaktadırlar. Kapitalist sistemin acımasız doğası daha fazla üretim için işçileri önce uykusuz bırakarak sağlıklarını bozmakta ve sonrada sağlığı bir meta olarak işçilere geri satmaktadır. Tüm bunlar yukarıda açıkladığım (ve tüm yönleriyle bu kısa yazıda ele alınamayacak kadar geniş) üretim sürecindeki değişimin sonucudur. Daha fazla birikim yapmak için daha fazla ve yoğun çalışma, güvencesiz çalışma ve esnek çalışma gibi pek çok yola başvuran sermaye sınıfı, sağlığı bir meta haline dönüştürmüştür. Böylece hayatlarımız piyasanın acımasızlığına terk edilmiştir.




http://mersinyasam.net/HaberDetay.aspx?id=32407

Comments

Popular posts from this blog

Paul Robeson ve 1 Mayıs

Rezillik