Gökçer Tahincioğlu’nun “Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm” Romanı Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

Gazeteci-yazar Gökçer Tahincioğlu ilk romanı ‘Mühür’ ve ikinci romanı ‘Kiraz Ağacı’ndan

sonra ü.üncü romanıyla bizi bir yolculuğa çıkarıyor; “kurmaca ile gerçeğin, çekirdek

hakikatle temsillerin iç içe geçtiği bir yolculuğun romanı”.


“Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm” romanı Sabahattin Ali cinayetini araştıran bir gazetecinin

yolculuğunu, çekirdek hakikate doğru yolculuğunu anlatıyor. Bu yolculuğun uğrakları

Sabahattin Ali’nin öğretmenlik yaptığı, hapiste yattığı, ailesinin ve yakınlarının yaşadığı

şehirler ve maalesef acımasızca öldürüldüğü şehir.


Sabahattin Ali resmi söyleme göre 1948 yılında Bulgaristan’a kaçmak için çıktığı bir

yolculukta Ali Ertekin tarafından öldürüldü. Ancak bu cinayetin üzerindeki kuşku bulutları

hiçbir zaman dağılmadı ve cinayetin tüm bağlantılarının ortaya çıkarılması için yeni

belgelere ulaşılması gerekiyordu. Gökçer Tahincioğlu yıllardır araştırdığı Sabahattin Ali

cinayetiyle ilgili ulaştığı yeni belgeleri üçüncü romanıyla bizlere sunuyor. Bir gazetecilik

faaliyetinin sonuçları bir yazı dizisi veya cinayet üzerine bir araştırma kitabıyla değil bir

romanla bize sunuluyor. Yazarın bu konudaki tercihin nedeni edebiyatın sınırlarını

zorlayarak kurmaca ile gerçeği iç içe geçirmek ve böylece hakikate ulaşarak hakikati tarihe

kazımak.


“Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm” romanında ablası da bir trafik cinayetiyle öldürülen bir

gazetecinin Sabahattin Ali cinayetini aydınlatacak yeni belgelere ulaşmak için çıktığı

yolculuk konu ediliyor. Yolculuk hakikate yönelen zorlu bir yolculuk ve yazar en başta bu

niyetini şu sözlerle açıklıyor: "Yüzüne hayatın çaptığı bir yolculuğa çıkma cesaretini

göstermeden hakiki cümleler kurabilmek mümkün değildir."


Elimizdeki araştırma-roman bize sadece anlatıcının hikayesini aktarmıyor. Roman

içerisinde birçok alt hikaye var. Anlatıcı gazeteciye yolculuğunda eşlik eden ve her birinin

ayrı bir hikayesi olan karakterlerin isimleri Sabahattin Ali’nin öykülerinden ve romanlarından

alınmış. Edebi eserler yazılıp okuyucuyla buluşur ama karakterler donmuş varlıklar değildir,

onların kitapların dışına taşıp devam eden hikayeleri vardır. Tahincioğlu, Sabahattin Ali’nin

karakterlerini alt hikayelerle kitaptaki ana kurguyla ilişkilendiriyor ve onlarla bir hikaye

evreni oluşturuyor. Bu hikaye evreni de yazarın hakikat arayışının içerisinde gerçekleştiği bir

dünya oluyor.


Gökçer Tahincioğlu uzun emeklerle elde ettiği yeni belgeler Sabahattin Ali’nin devletin

istihbarat birimlerince adım adım takip edildiğini ve etrafındaki herkesin fişlendiğini

göstermektedir; “Sabahattin Ali kaçma planı yaparken, kamyon aldığında, Urfa’dan kaçmayı

aklından geçirdiğinde, Ali Ertekin’le buluştuğunda, sonrasında adım adım, saniye saniye

izleniyordu. Bu belgeler bunu açıkça ortaya koyuyor.”


Gökçer Tahincioğlu dikkat çektiği bir diğer önemli ayrıntı Şoför Salim’in anlattıkları.

Mahkemede ve emniyetteki ifadelerine yeterince verilmeyen Şoför Salim’in anlatımları

Sabahattin Ali’nin ölümüne ilişkin resmi söylem üzerindeki kuşkuları arttırıyor.

Sabahattin Ali 1948 yılında, Türkiye’nin Bati ve ABD’ye yaklaşmaya başladığı bir dönemde

ve Türkiye’de komünistlere yönelik bir cadı avının başladığı yıllarda olduruldu.

Tahincioğlu’nun sözleriyle ifade edersek; “Devletin kayıp ve faili meçhul politikaları

gösteriyor ki devlet korkutmak istediğinde cinayeti gösterip faili meçhul bırakıyor, sadece

yok etmek istediğinde oldurduğunu bile göstermiyor…Gladyo’nun ilk hali cinayeti

örgütlemiştir.” 


Sabahattin Ali 76 yıldır aramızda yok. Tahincioğlu’nun romanda bizlere sunduğu belgeler

cinayetle ilgili iddiaları doğrulayabilecek niteliktedir. Karanlıkta kalan her bir faili meçhul

cinayet ve bu cinayetleri üreten düzenin ortaya çıkarılması ve ortadan kaldırılması için

kamuoyunun devletten hesap vermesini talep etmesi gerekiyor. Umarım bu romanı

okuyanlar hem edebi yönüne hem de politik yönüne aynı derecede önem verirler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Paul Robeson ve 1 Mayıs

İşsizlik Oranı ve Hesaplama Yöntemi Üzerine Notlar