ABD Başkanlık Seçimi ardından ilk değerlendirmeler

 


 

Selim Çakmaklı*

Dünyanın en büyük ekonomisi olmanın yanında askeri ve siyasi etkinliği dolayısıyla ABD seçimleri tüm dünyada yakından takip edildi. 3 Kasım’dan itibaren ABD halkı da seçim sonuçlarını yakından takip etti ve nihayetinde 7 Kasım’da Joe Biden ve Kamala Harris ikilisi seçim zaferini ilan etmiş oldular. Seçimlere katılım oranı beklenildiği gibi son derece yüksek oldu ve Biden-Harris ikilisi ulusal düzeyde 74 milyon ABD’linin oyunu almayı başardı. Oy sayım süreci Donald Trump’ın umduğundan çok farklı bir şekilde gelişti. Öncelikle, artık yalanlarından, ardında bir kanıt olmayan iddialarından, komplo teorilerinden ve kutuplaştırıcı söylemlere yer verdiği üslubundan sıkılan medya ve Twitter Trump’ın oy sayım sürecini itibarsızlaştırma çabalarına pirim vermedi. Oyların hepsinin sayılmasına yönelik toplumsal talep galip geldi. Birkaç münferit olay dışında Trump taraftarlarının seçim sayım sürecini aksatma denemeleri de işe yaramadı. Seçimi mahkeme kararıyla çalma ümidi de kısa sürede suya düştü. Belki de Trump seçmenlerini posta yoluyla oy kullanmaya karşı motive etmenin maliyetini ödemiş oldu.

Toplumun büyük bir kesiminin beklediği ekonomik teşvik paketini ertelemesi ve koronavirüs pandemisini yeterince ciddiye almayışı Trump’ın seçimi kaybetmesinde önemli etkenler oldular. ABD`lilerin ve hatta dünya etrafında ABD siyasetini takip edenlerin çoğunluğunu en çok mutlu eden şey Biden-Harris ikilisinin seçilmesinden ziyade Trump`ın seçimi kaybetmesidir. Trump`a karşı duyulan hoşnutsuzluk seçim sonucunda kendisini göstererek galip geldi.

Peki ya şimdi ne olacak? Biden-Harris ikilisinin Donald Trump’ı yaratan sorunlarla başa çıkıp çıkamayacağını yaşayıp göreceğiz. Bu konuda bir öngörüde -her öngörü gibi biraz spekülatif bir değerlendirmede- bulunmadan önce iki önemli konuyu tartışmakta fayda var. Öncelikle Trump`ın başkanlık döneminde uyguladığı politikaları tartışalım. Daha sonra Demokratik Parti önseçimlerini hatırlayalım ve seçim sonuçlarına biraz daha yakından bakalım.

 

Trump Obama’nın neoliberal politikalarını devam ettirdi

Trump`ın uyguladığı ekonomi politikaları Obama`nın 2012 yılında başlattığı kemer sıkma (austerity) politikalarının birkaç adım ileri taşınmış haliydi. Aslında şöyle demek daha doğru olur. Trump 2016 başkanlık yarışında, kendisinden önce uygulanan neoliberal politika demetinin toplumda yarattığı hoşnutsuzluğu çok iyi kullandı ama iktidara geldiğinde neoliberal ajandaya yüzde yüz sadık kaldı. Emek piyasasında güvensizleştirmenin derinleştirilmesi, çevre standartlarının sermaye için gevşetilmesi, toplumun en zengin yüzde 1’lik kesimini ve devasa büyüklükteki firmaları son derece mutlu eden vergi kesintileri ve ırkçı göçmen politikası Trump`ın neoliberal ajandasının önemli bileşenleri oldular. Bütün bunlara ilave olarak koltuğunu kendi şirketlerinin karlılığını arttırmak ve aile bireylerini daha fazla zenginleştirmek için etkin bir şekilde kullandı. Aslına bakılırsa 2019 yılının sonuna kadar ekonomide azalan işsizlik oranı, artan hisse senedi fiyatları ve milli gelirdeki artış Trump’ın ikinci kez başkan seçilme ihtimalini güçlendiren faktörlerdi. Koronavirüs pandemisine karşı uyguladığı politikalar sermaye kesimini bir kısmını, özellikle teşvik paketleri yoluyla mutlu ederken emekçi kitlelerde artan hoşnutsuzluk Trump’ın seçimi kaybetmesine yol açtı.

 

Biden nasıl ABD Başkanı olma şansını elde etti?

Şimdilerde liberal medya Trump’ın bu ayrıştırıcı, fanatik, kendini beğenmiş ve “Amerikan olmayan” yaklaşımını eleştiriyor. Biden-Harris ikisinin seçilmesi liberal medya tarafından trenin tekrar rayına oturtulması olarak resmedilmeye başlandı bile. Peki Biden önseçim sürecinde en düşük popülariteye sahip adayken nasıl oldu önce Demokrat Parti adayı sonra başkan seçilebildi? Bunun ardında yatan dinamikler nelerdi? Tüm bunları uzun uzun anlatmak yerine bir konuşmaya referans vererek özetlemeyi tercih edeceğim.  ABD Temsilciler Meclisi’nin siyahi liderlerinden John Lewis`in cenaze töreninde eski Başkan Bill Clinton konuşmasının hemen başında eski Başkan Barack Obama, Demokrat Parti sözcüsü Nancy Pelosi ile Temsilciler Meclisi üyeleri Steny Hoyer ile Jim Clyburn`a özellikle teşekkür ederek başladı; “görünmeyen bir fırça darbesiyle partimizdeki aile içi kavgayı huzurun herkes tarafından arzulandığını ispat ederek sonlandırdıkları için teşekkür ederim”. Demokrat Parti içerisindeki baskın liberal yapı Bernie Sander’in önseçim sürecini kazanma ihtimaline karşı -perde arkasında orkestra edilen sihirli bir dokunuşla- tüm adayları Biden’in arkasına dizdi. Dolayısıyla, Demokrat Parti Clinton-Obama çizgisinden sapmayacağını ancak gerekirse Bernie’nin temsil ettiği toplumsal hareketlere belirli tavizler vermeye razı olabileceğini daha önseçim sürecinde deklare etmiş oldu. Bernie koalisyonu içerisinde yer alan yapıların çok büyük çoğunluğu Biden kampanyasına destek açıkladılar. Hatta iklim krizi, ceza sistemi reformu, ekonomi, eğitim, sağlık ve göçmenlik konularında Biden-Sanders Görev Gücü kuruldu. Bu Görev Gücü, Demokrat Parti’nin liberal kanadı ile ilerici kanadını politika tartışmak üzere bir araya getirme misyonunu üstlendi.

 

 

Neo liberal politikalar açısından seçim sonuçlarının anlamı

Peki seçim sonuçlarını Demokrat Parti içerisindeki liberal anlayışın politika önerilerinin onaylanması olarak okumak mümkün müdür? Bence bu sorunun cevabı olumsuzdur. Biden-Harris ikilisi Demokrat Parti seçmenlerinin, bağımsızların ve hatta ılımlı Cumhuriyetçilerin Trump’tan kurtulmak için ehven-i şer diyerek oy verdiği bir ikilidir. Seçim kampanyası, özellikle son bir ayda Trump’tan kurtulmanın önemine odaklanmıştı. Liberal medyanın Biden-Harris ikilisine karşı yumuşak tavrı ayrıca dikkat çekiciydi. Sonuçta Biden-Harris ikilisi 4 yıl önce kaybedilen Michigan, Wisconsin ve Pennsylvania’yi tekrar kazanarak zaferi garantilemiş oldu ancak Demokrat Parti Temsilciler Meclisi’nde kan kaybı yaşarken Senato’nun kontrolünü alıp almayacağı 2021’in hemen başında Georgia Eyaleti’nde yapılacak özel ara seçimle belirlenecek.

Son olarak şu soruyu soralım; seçim sonuçlarının Bernie kampanyasında dile getirilen emek yanlısı ilerici ajanda açısından anlamı nedir? Bernie kampanyasının önemli vaatleri arasında yer alan Herkes İçin Sağlık, 15 dolar minimim saatlik ücret, Yeşil Yeni Anlaşma, gibi politika önerilerinin umulandan daha yüksek kamuoyu desteğine sahip olduğu anlaşıldı. Maalesef Obama-Care olarak bilenen ve istihdam temelli sağlık sigortası sisteminin açıkları, özellikle kriz dönemlerinde kitleleri sigortasız bırakması Biden-Harris ikilisinin başa çıkması gereken önemli bir sorun olarak duruyor. Herkes İçin Sağlık kanununu veto edeceğini ilan etmesi ve kampanyasına özel sağlık sigortası şirketlerinden milyonlarca dolar bağış yapılmış olması Biden’in bu konuda alacağı tutum açısından bir fikir veriyor. Florida Eyaleti Trump’ı desteklemekle birlikte asgari ücretin saatlik 15 dolara yükseltilmesi kanun teklifi yüzde 20 farkla onayladı. Son olarak Bernie’nin ilerici politika önerilerini destekleyen ve Temsilciler Meclisi’nin ilerici dörtlüsü (the squad) olarak bilinen Alexandria Ocasio-Cortez, Ayanna Pressles, Ilhan Omar ve Rashida Talib önce Demokrat Parti içerisinden gelen meydan okumayı püskürttüler ve ardından seçimden galip çıktılar. Daha da ümit verici olan Jamaal Bowman, Cori Bush ve Marie Newman gibi ilerici siyasetçiler seçimi kazanmayı başardı. Bu Demokrat Parti içerisindeki yükselen ilerici dalganın liberal yapıyı biraz daha yıpratabileceğini gösteriyor.

* Rutgers Üniversitesi -Camden Kampüsü İktisat Bölümü Üyesi.

Comments

Popular posts from this blog

Paul Robeson ve 1 Mayıs

Rezillik