UYGULAMA
Teknoloji yaşamımızın her yanını hızlıca sarıyor. Bir an bile durup düşünmeden onun bize sunduklarından çılgınca bir heyecan duyuyoruz. Artık onsuz bir anımız yok. Telefonumuza indirdiğimiz uygulamalarla alışveriş yapıyor, iletişim kuruyor, eğleniyor ve bilgileniyoruz. Dünya artık cebimize sığabilecek kadar dijitalleşmiş durumda; cebimize sığabilen koskoca bir dünya!
Telefondaki bir uygulamayla aylardır
görmediğimiz sevdiklerimizle konuşabiliyoruz. Bu olanaklar dünyasının sınırları
hayallerimizin ötesinde. Vücudumuzun altıncı duyu organı, hatta ikinci bir
beyin işlevi görüyor teknoloji. Bunlar sayesinde belki de hayatımızda bizden
önceki nesillerin hayal dahi edemediği olanaklara sahibiz. Öyle ki evden dışarı
çıkmadan yaşamak bile mümkün. Telefona indirilen uygulamalarla market
alışverişi yapabilir, yemek siparişi verebiliriz. Pizzacının cep
telefonumuzdaki uygulamasıyla pizzamıza istediğimiz malzemeleri bile
ekleyebiliriz. Pizzamızın 20 dakikada evimizin kapısında olacağını öğrenerek,
telefonumuzdaki başka uygulamalarla oyalanabiliriz.. Pizzamızı beklerken
telefonumuzdaki uygulamadan sinyal alan bir robot pizzamızı hazırlar, ve paketler
ve sonra da bir uçangöz (drone) pizzamızı kapıma ulaştırır.
Bunun güncel örneği olarak ABD’yi verebiliriz.
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde bir pizzacı, pizza yapım işinin büyük bir
kısmını robotlarla yapmaya başladı.[1] Şu
anda robotlar ve insanlar bazı görevleri paylaşmaktalar ancak insanların mevcut
işlerini robotların ikame etmesi an meselesi. Bununla beraber pek çok eve
servis işi taşeronlaştırılmış durumda. Uber benzeri bir uygulamayı telefonuna
indiren sürücüler özellikle öğle saatlerinde restoranların müşterilerinden
gelen siparişlerinin dağıtımı işini yapıyorlar. Bu kanlı canlı insanlarında
sürücüsüz araçlarla ya da uçan makinelerle ikame edilmesi de zaman meselesi.
Çok yakın bir gelecekte kimseyle konuşma gereği duymadan, belki hiç konuşma
gereği duymadan, tüm siparişlerimizi bir telefon uygulaması üzerinden
yapacağız.
Bunun ayak izleri başladı bile. Pek çok ülkede
evden çalışma uygulamaları yaygınlaşıyor. Emekçiler evlerinde televizyonun
önünde, esnek mesai saatleriyle kanepeye uzanıp birbirleriyle toplantı
yapıyorlar. Artık iş zamanı ile boş zaman birbirine girmiş durumda. Önemli olan
işin bitirilmesi hangi pozisyonda bitirildiği değil. Örneğin ABD’de ev
arıyorsanız (tabi bu da bir uygulama sayesinde yapılıyor), şöyle ilanlara
rastlamanız mümkündür: “Biz yüksek teknoloji sektöründe çalışan ve kariyer
odaklı profesyonelleriz. Evimizde bir odamız boşta. Bizim gibi kariyer odaklı
insanlar arıyoruz”, veya “Ben sağlık sektöründe çalışan bir
profesyonelim. Eve sadece uyumak için geliyorum. Ev arkadaşı arıyorum”
vb...
Teknolojinin
hayatın tüm alanlarını ele geçirdiği bu çağda artık sebze-meyveyi de
internetten almak mümkün halde. Gerçekten de teknoloji dünyasında hiç evden
çıkmadan yaşamak mümkün. Ne yaşam ama! Bu işler 1990’ ların ikinci yarısında
başladı. Her türlü yeniliği sevinçle karşılayanlar bize bunun ne kadar önemli
bir gelişme olduğunu anlattı. Bizlerde açıkçası bayıldık bu olanağa.
İnternet
üzerinden kitap satışı ilk popülerleşen alanlardan biriydi. Maalesef en ileri
giden alanlardan biri oldu. Bugün internetten satılan kitapların yarıdan fazlasını
Amazon satmaktadır. Yayınlamacılar kitapları hatırı sayılır bir iskontoyla (yaklaşık
olarak yüzde 60), Amazon’a satmaktadırlar. Geniş veri ağı sayesinde aslında tüketicinin
hangi kitabı seveceğini belirleyebilen ve hatta beğenileri manipüle edebilen
bir güce eriştiğini de not etmek lazım. Kitap konusunda önemli bir diğer
noktada elektronik baskıların kağıt baskıların yerini almakta oluşu. E-kitap
okutucu cihazlar basılı kitapların yerini hızlıca alıyor. Açıkçası ben bu
çılgınlık dünyasından uzak durmaya çalışan son neslin üyesi olabilirim. İnsanlar
böyle bir dünyaya doğdukça, bunun normal ve konforlu bir durum olduğu algısına
kapılabilir. Ben ise hastalıklı bir durum olduğunu düşünüyorum. Dijital
dünyanın hiçbir zaman sağlayamayacağı güzellikleri tatmış insanların, bu
ihtişam karşısındaki memnuniyetsizliğini dikkate almak gerekir.
Cep telefonundaki uygulamaların duyguları
yoktur. Yalnızca size sahte bir gülüşle bakabilir. Halbuki evinizin yakınındaki
bakkalda uzun uzun sohbet edebilirsiniz, bir markette bunu çoğu zaman yapamazsınız.
Kasiyer arkanızda çok önemli bir işi olan, sabırsız müşteriyle ilgilenmelidir.
Bakkalda bir kenara çekilir ve çok acelesi olan mahalle sakinine sıranızı verip
sohbet etmeye devam edersiniz. Markette kasiyeri gözleyen yöneticiler vardır;
performans ve müşteri memnuniyeti ön plandadır, daha doğrusu vakit nakittir.
Bakkalda çocukların üniversite tercihlerinden, günün politik tartışmalarından,
tarihten ve yemek tarifinden konuşabilirsiniz.
Aynı şey kitapçınız için de geçerlidir. İnternetten
sipariş verdiğinizde karşınızda bilgisayar ekranından başka bir şey olmaz. Ama
yerel kitapçıda size sevgiyle bakan, çay ısmarlayan, kitap hakkında fikrini
söyleyen, öneriler getiren veya sizin önerilerinizi dinleyen kanlı canlı
insanlar vardır. En önemlisi kitapçıda kitapların kokusu vardır. O kokuyu
e-kitapta bulamazsınız. Yerel kitapçılar günümüzün kahramanlarıdır. Kitaplarımızı
ele geçirmeye çalışan dev canavarlara direnen kahramanlardır.
Philadelphia yerel kitapçıların, çoğunun birçok
zorlukla mücadele ederek hayatta kalmaya çalıştığı bir şehir. Devasa dağıtım
zincirlerine karşı savaşan modern zaman Don Kişotları... Örneğin, 1970’lerde
açılan Wooden Shoe Books patronsuz ve tamamen gönüllülerin çabalarıyla faaliyet
göstermektir. Güney Philly’deki bu şirin kitapçının adı, Fransız işçilerin uzun
çalışma saatlerinde bir mola alabilmek için ayaklarındaki takunyaları
makinaların dişlilerine sıkıştırmaları olayından gelmektedir. Wooden Shoe Books
tüm finansal zorluklara rağmen ayakta kalabilmeyi başarmış bir kitap evidir.
Philly South Street’teki bu şirin kitap evinde satılan kitapların özelliği ise
eleştirel olmalarıdır.
Philly’nin bir diğer özelliği de çok sayıda
sahafın olması. Eski ya da tarihsel Philly denilen bölgede pek çok sahaf bulmak
mümkün. Sahaflara bayılıyorum. Kitaplar yıllandıkça daha güzel kokuyorlar. Ve
sahaflarda çok fazla kitap var. Genellikle arka sokaklara dağılmış bu
hazinelerde rafların arası dar ve yerler ahşap. Ahşabın kitapla karışan eşsiz
kokusu… Bu güzelliğin tadına varanlar kitapçıda telefonlarını ya kısaca
cevaplarlar ya da meşgule alıp sonra ararım şeklinde bir kısa mesaj atarlar. O
an kitaplarla aralarına başka bir şeyin girmesini istemezler.
Yerel kitapçıda hızlıca bir kitap seçip
çıkmazsınız. Kitabın fiyatının ödenmesi biraz zaman alır. Önce kısa bir sohbet.
Sonra biraz daha ve bir tebessüm… Sürekli gidip geldiğiniz bir yer olmuşsa,
sohbet önceki kitaba doğru uzanır. Öneriler ve hatta gülük siyaset işin içine
girer. Ben bunun zevkine ilk olarak Adana’da varmıştım. Karahan kitapevi benim
için kitaplara açılan dünyamın kendisi olmuştu. Oraya sadece kitap almak için
değil kitap konuşmak için de gidiyordum. Philly’de ilk zamanlarda uğradığım
devasa kitapçılar başımı döndürürdü ancak hep eksik bir şeyler vardı. Tabi yerel
kitapçıları arayıp bulmam çok zamanımı almadı. Önce sahaflarla başladım ve daha
sonra Wooden Shoe Books’u keşfettim.[2] Wooden
Shoe Books’ta her kitap alışverişi yeni bir tanışmaya vesile oluyor. Ben ayda
bir gidiyorum. Gönüllülük esasına göre çalışıldığı için her seferinde yeni bir
gönüllüyle karşılaşıyorum. Daha önce karşılaştığım gönüllülerle hoş bir sohbet
yapma şansımız oluyor. Oradan çıkıp arka sokaktaki sahafa uğramadan eve dönmekte
olmaz tabi. Yaz aylarında birkaç blok aşağı yürüyüp nehrin yakınındaki diğer
sahaflara da uğramak gerekir muhakkak...
İnternet
ekranından yaptığımız alışveriş hayat değildir. Bu ruhsuz dijital dünya yerel
satıcının gülen yüzüyle karşılamaz bizi. Zamanla canavarlaşır ki şimdiden
devasa bir canavara dönüştü bile. Sanal alış veriş sitesinde bir tablo
göremezsiniz. Size bir şey ifade etmez listelenen kitaplar. Sanal sitenin
tasarlanmasındaki tek amaç size daha fazla para harcatmaktır. Size hayatın
anlamını hatırlatan uyaranlar yoktur. İçine girdiğinizde ne tanıdık bir ses ne
de konuşulacak bir konu vardır. Sizi kucaklamaz kimse. Adres çubuğundan başka
bir siteye girersiniz. Yerel kitapçınızda, Kültürhane’nizde Mehmet Fatih Traş
kitaplığı vardır. Hatırlarsınız, sevinirsiniz, paylaşırsınız, çoğalırsınız ve
en önemlisi umut adası olup çıkarsınız.
(Bu yazı iki sene önce aramızdan ayrılan, yokluğunu hiçbir zaman
unutmadığımız barış akademisyeni Mehmet Fatih Traş ve bu ruhsuz dünyaya direnen
tüm barış savunucuları için yazıldı.)
Selim Cakmaklı
24 Subat 2019
Yorumlar